Gerek klasik mezhepler arasında gerekse bu mezheplerin kendi içinde niyetin talâka etkisi çeşitli açılardan tartışmalara konu olmaktadır. Bu ihtilafların başında niyetin hangi şartlarda talâka etki edeceği ve bu talâkın sıfatının ne olacağı meselesi gelmektedir. Diğer bir ihtilaf konusu da niyetin talâkın sayısına hangi şartlarda ve ne şekilde etki edeceği ile ilgilidir.
Talâk manasında kullanılan lafızların sarih veya kinâyeli olması, zikri geçen üç ihtilaflı meseleye doğrudan etki etmektedir. Mezhepler arasında istisnaları bulunmakla beraber, genel olarak niyet sarih talâk lafızlarında kazâen itibara alınmazken belli şartlarda diyâneten itibara alınmaktadır. Zifafta bulunulmuş zevcelerin sarih lafızlarla boşandığında gerçekleşen talâkın ric‘î sıfatlı olacağı mezhepler arasında genel kabul görmüştür. Bununla beraber talâkı niyet etmeden kullanılan bu ifadelerin fıkhi sonuçları hakkında bazı ihtilaflar bulunmaktadır. Sarih lafızlarla vaki olan talâkın adedinde ise niyet, istisnalar ve bazı ayrıntılar olmakla beraber genel olarak itibara alınmaktadır.
Kinâyeli lafızlar kullanılarak yapılan talâkta niyetin etkisi mezhepler arasında oldukça fazla ihtilafa konu olmuştur. Fıkıh alimleri evlilik akdini kocanın, karısından meşru ölçüde istifade etme hakkına malik olduğu bir akit olarak görmektedir. ‘Kişi sahip olduğu bir hak mülkiyeti üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunabilir’ genel kaidesine göre koca sahip olduğu bu hakkı isterse derhal ıskat edebilir. Bir ıskat tasarrufu olarak talâkı incelemeye aldığımızda; zifaftan önce veya muhâlea yoluyla sarih lafızlarla gerçekleşen talâkın bâin olması ve bu sebeple eşler arasında derhal beynûnetin gerçekleşmesi bu genel kaideye mutabıktır. Bununla beraber zifaftan sonra talâk lafzıyla yapılan talâkın ric‘î olması nass ile sabittir. Ric‘î talâkta kocanın karısına tekrar nikah akdine gerek olmaksızın geri dönmesi gibi bazı hakların sağlandığı dikkate alındığında bunun söz konusu genel kıyasa muhalif olarak vaz‘ edildiği gözükmektedir. Bu meseleye birçoğu beynûnet manası taşıyan kinâyeli lafızlarla yapılan boşama açısından bakıldığında, bu lafızların kendisine kıyas edilebileceği bir genel kaidenin bir de nassın olduğu ortaya çıkmaktadır. Daha açık bir ifadeyle bu lafızlar genel kaideye kıyas edilirse baîn talâk, nassa kıyas edilirse ric‘î talâk olması gerekecektir. Fıkhî hükümlerde tutarlılık adına bu tenakuzun belli bir usûl dahilinde açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Bunu açıklığa kavuşturmak adına bazı fıkıh alimleri talâk lafzıyla yapılan boşamayı kendi miktarınca takdir etmişler ve kinâyeli lafızları talâk lafzına kıyas etmeyerek genel kaideye kıyas etmişlerdir. Bu ictihatta nass sebebiyle istihsanın ön plana çıktığı gözükmektedir. Bazı fıkıh alimleri ise nassı esas alarak kinâyeli lafızları talâk lafzına kıyas etmişlerdir. Birinci durumda bâin talâk söz konusu olurken ikinci durumda ric’i talâk vaki olmaktadır. Bazı alimler ise daha farklı bir metod uygulayarak talâk sayısını üçe çıkartarak bu tenakuzu giderme yoluna gitmişlerdir. Dolayısıyla kinâyeli lafızlarla yapılan boşamada niyetin, yalnızca söylenilen sözdeki mahallin kapalılığını izhar etme fonksiyonu bulunmaktadır; talâkın sıfatını lafızların kendi manaları belirlemektedir. Talâk sayısında ise niyetin hangi durumlarda itibara alınması gerekeceği oldukça ayrıntı ve ihtilaf içeren bir konudur.
Talâkta olduğu gibi muhâleada da kinâyeli lafızlar niyetin etkin olduğu mahaldir. Ancak muhâleada talâk hakkını zevceye veren kocanın kullandığı lafızlar ve kocanın niyetinin, talâk hakkını elde eden zevcenin kullandığı lafızlar ve zevcenin niyetinin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu çalışma özellikle klasik fıkıh kaynaklarından istifade edilerek, dört mezhep ve Zahirî mezhebinin muteber görüşleri dikkate alınarak hazırlanmıştır. Bu çalışmada genel anlamda klasik fıkıh eserlerinde geçen talâk lafızlarının ve çeşitlerinin neler olduğuna kısaca değinilmiş olup; niyetin talâka, talâkın sıfatına veya sayısına nasıl etki ettiği örneklerle ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca son dönemlerde İslam Aile Hukuku alanında kaleme alınmış eserlerde kinâyeli lafızlarla gerçekleşen talâkın sıfatı hakkında yaygınlaşan bazı yanlış kanaatlerin düzeltilmesi amaçlanmıştır.
The impact of intention on divorce, its feature and its number in classical jurisprudential works is approached from different perspectives. The explicit or allusive usage of divorce words directly affects three aforesaid issues. While there are exceptions among madhhabs, intention is generally not considered legal judgement in explicit divorce words, but it is taken into account as religious judgement under certain conditions. It is widely accepted among madhhabs that divorcing a wife who has sexual intercourse with her husband through explicit words is a revocable divorce. However, there are some disagreements regarding the legal consequences of using such words without intending divorce. As for the number of divorces resulting from explicit words, intention is generally considered with exceptions and some certain details.
The impact of intention in divorce through allusive words has been subject to a considerable disagreement among madhhabs. Fuqahā see the marriage contract as an agreement through which husband has the legitimate right to benefit from his wife. Husband can immediately annul this right if he wishes based on a general principle that "a person can dispose of his property rights as he wishes. When we analyze divorce as an annulment transaction, divorces through explicit terms before sexual intercourse or through mukhālaʿa are considered irrevocable and consequently, immediate termination occurs between spouses, which is in line with this general principle. Nonetheless, it is established by textual evidence that divorce through ṭalāq word after sexual intercourse is revocable. Considering that revocable divorce grants some certain rights such as husband’s ability to return to his wife without a new contract, it appears to contradict this general principle. If we look at this issue from the viewpoint of the divorces through allusive words many of which imply baynūna, it becomes apparent that there is both a general principle that can be applied to these words and a textual evidence. More clearly, if these words are compared to the general principle, they should be considered revocable divorces, whereas if they are compared to the textual evidence, they should be considered irrevocable divorces. Some jurists have evaluated divorce through explicit word according to its number and have compared allusive words to the general principle rather than ṭalāq word. Some jurists have depended on the textual evidence and compared allusive words to ṭalāq word. Some scholars have taken a different approach by increasing the number of divorces to three to resolve this contradiction. Therefore, intention only serves the function of expressing the ambiguity in divorces through allusive words, and the features of divorce are determined by the meanings of the words themselves. The consideration of intention in determining the number of divorces is a highly detailed and disputed issue. Intention also plays a significant role in mukhālaʿa through allusive words.
This study relies on classical sources by considering the authoritative views of the four schools and the Zahiri school. It briefly addresses the divorce words and their types mentioned in classical works and attempts to illustrate the impact of intention on divorce, its attributes, and number through examples. Moreover, it aims to correct some certain misconceptions that have become prevalent regarding the features of divorce through allusive words in recent works on Islamic Family Law.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 26 Haziran 2023 |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Sayı: 20 |
Amasya İlahiyat Dergisi-Amasya Theology Journal Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.