Avrupa merkezli tarih çizgisinin sonucu olarak geliştirilen ve insanlık tarihini uygar ve barbar toplumlar dikotomisinde ele alan çalışmalar, XX. yüzyıl başlarında geliştirilen Avrasyacı model tarafından eleştirilmeye başlandı. Klasik Avrasyacılar içinde yer alan Lev Nikolayeviç Gumilev, Batı merkezli tarih çizgisinin sadece yazılı metinlerin kabulü ile yaptığı tarihçiliği eleştirerek kaynak tahlilinde daha geniş bir perspektif öngörülmesinden bahisle, tarihsel olayların coğrafya ve fen bilimleriyle de desteklenerek açıklanması gerekliliğine vurgu yapmıştır. Bu sayede tarihsel olayların neticelerindeki sapmanın da tespit edilebileceğini ve bugün için uygar ve barbar olarak değerlendirilen toplumların daha adil bir tahlille ele alınması sonucunda, tarihsel gerçekliğin de değişeceğini iddia etmiştir. İddialarını desteklemek için geliştirdiği ve insanlık tarihini etnogenez adını verdiği süreçle takip etmeye çalışan Gumilev, Asya bozkırlarında yaşanan ve yerleşik toplumların tahakkümüyle sonuçlanan büyük bozkır halklarının inkişafını, Türk ve Moğollar özelinde inceleyerek yeni sonuçlara ulaşmıştır. Gumilev, etnogenez süreci olarak ifade ettiği halkların oluşum çizgisini, passioner lider tipleri ile desteklemiş ve Cengiz Han’ı da bu doğrultuda incelemiştir. Bunun sonucunda Moğol hegemonyası, sadece bir talan ve istilâ hareketi olmaktan çıkarak, başta Ruslar olmak üzere, temas kurulan diğer toplumlar açısından simbiyotik bir ilişki bağını ifade eden etnogenez süreci olarak karşılık bulmuştur. Bu makalede Gumilev’in tarih çizgisi ve Moğolların etnogenez sürecine dair görüşleri ele alınırken temel kaynaklardaki bilgilerle de görüşleri desteklenmeye çalışılmıştır.
Researches that were developed as a result of the Eurocentric historical opinion and dealt with human history in the dichotomy of civilized and barbarian societies began to be criticized by the Eurasianist model developed in the early 20th century. Lev Nikolayevich Gumilev, who is among the Classical Eurasianists, criticized the historiography of the Western-centered line of history based on the acceptance of only written texts, and emphasized the need to explain historical events by supporting geography and science, citing a broader perspective in source analysis. In this way, he claimed that the deviation in the results of historical events could be detected and that historical reality would change as a result of a more fair analysis of societies that are currently considered civilized and barbaric. Gumilev, who tried to follow the history of humanity through the process he developed to support his claims and called ethnogenesis, reached new conclusions by examining the development of the great steppe peoples in the Asian steppes, which resulted in the domination of settled societies, specifically the Turks and Mongols. He supported the line of formation of peoples, which he expressed as the process of ethnogenesis, with passioner leader types and examined Genghis Khan in this direction. As a result, Mongolian hegemony ceased to be just an act of plunder and invasion, and became a process of ethnogenesis, expressing a symbiotic bond of relationship for other societies contacted, especially the Russians. In this article, Gumilev's historical line and his views on the ethnogenesis process of the Mongols are discussed, and his views are tried to be supported with information from main sources.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Tarih Eğitimi |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2023 |
Gönderilme Tarihi | 4 Ekim 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Cilt: 7 Sayı: 26 |
Asya Studies dergisinde yer alan eserler Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.