Tafwid is an intricate issue based on the principle of "ruling from the first without resorting to ijtihad". The source of ahkamu’shar'ia is either revelation or ijtihad informed by revelation. In tafwid, however, the ruling is not based on any revelation or ijtihad, but rather from the authority previously delegated by Allah. In tafwid, there is an initial and ex officio ruling.The possibility of such authorization was a subject of debate among jurists, resulting in two main perspectives: acceptance and rejection. It is evident that the theological debates sorrounding husn-qubh played an important role in this dispute. The jurists who accepted tafwid, there was a further division between those who considered it intellectually permissible and those who deemed it both intellectually and practically possible. The jurists who accepted it also disagreed in detail; some of them permitted tafwid for the Prophet, the mujtahid/alim, and even the commons, while others ruled that it was permissible only for the Prophet, and some ruled that it was permissible for both the Prophet and the mujtahids. The majority of Mutazilite jurists, however, did not consider it possible, either intellectually or de facto. Notably, the Mu'tazilite scholar al-Muways b. Imran stands out among those jurists who permitted tafwid both intellectually and de facto, extending its application to prophets and scholars. Although Imam al-Shafi'i and the Shafi'i jurists were also included in the same group, no clear information has been provided, especially regarding the opinion of Imam al-Shafi'i. The jurists who accepted its realization both intellectually and de facto tried to justify their views with rational and semantic evidences. The jurists who permitted tafwid also accepted tafwid as one of the sources of shar'i ruling. Conversely, jurists who rejected tafwid—predominantly scholars of the fuqaha and the Hanafi tradition—emphasized that the sources of shar'i rulings are limited to revelation and ijtihad. They argued that no other source of legislation exists, even for prophets, supporting their claims with both rational and scriptural evidence. Among the Shi’a jurists, there are those who reject tafwid fundamentally, and there are also scholars who have similar approaches to Sunni jurists in terms of acceptance and rejection. There is also an understanding called "takwini tafwid" among some extreme Shi’a factions. According to this understanding, matters such as the creation of the universe, its administration, killing, resurrection, provision, and punishment and reward in the hereafter have been entrusted by Allah to The Prophet (PBUH), Prophet Ali, and the imams. However, this understanding was strongly rejected by the moderate Shi’a scholars, who ruled that those who advocated it were heretics. It appears that some jurists confuse ijtihad with tafwid, or at least regard tafwid as falling within the scope of ijtihad. However, one of the fundamental features of tafwid is that it involves issuing rulings without recourse to ijtihad. Therefore, this interpretation seems inaccurate.
Islamic Law Fiqh Methodology Revelation Ijtihad Tafwid Husn-Qubh
Tefvîz meselesi ictihada başvurmaksızın ilkten hüküm koyma esasına dayanan girift bir meseledir. Şer’î ahkâmın kaynağı ya vahiy veya vahyin ışığında ictihaddır. Tefvîzde ise hüküm herhangi bir vahiy veya ictihada dayanmayıp, Allah tarafından daha önce verilen yetkiye dayanmaktadır. Tefvîzde ilkten ve re’sen bir hüküm koyma söz konusudur. Usulcüler arasında böyle bir yetkinin imkanı tartışılmış, mesele etrafında kabul ve red şeklinde temel iki görüş ortaya çıkmıştır. Bu ihtilafın temelinde hüsün ve kubuh etrafındaki kelamî tartışmaların önemli rol oynadığı anlaşılmaktadır. Tefvîzi kabul eden usulcüler kendi içerisinde aklen cevaz verenler; hem aklen hem de fiilen mümkün görenler şeklinde ayrışmışlardır. Kabul eden usulcüler detayda da ihtilaf etmişler kimi usulcüler tefvîze peygamber, müctehid/âlim ve hatta âmmî bakımından cevaz verirken, kimisi sadece peygamber bakımından, kimisi hem peygamber hem de müctehidler bakımından cevazına hükmetmişlerdir. Çoğunluğu Mu‘tezile mensubu olan usulcüler ise ne aklen ne de fiilen gerçekleşmesini mümkün görmemişlerdir. Hem aklen hem de fiilen cevaz veren ve tefvîzi peygamber ve âlimlere teşmil eden usulcüler arasında Mu’tezilî âlim Müveys b. İmrân’ın adının ön plana çıktığı görülmektedir. İmam Şâfiî ve Şâfiî usulcüler de aynı grup içerisinde yer almış olmakla birlikte özellikle İmam Şâfiî’nin görüşü noktasında net bilgiler sunulamamıştır. Hem aklen hem de fiilen gerçekleştiğini kabul eden usulcüler görüşlerini aklî ve sem’î delillerle temellendirmeye çalışmışlardır Tefvîze cevaz veren usulcüler ayrıca tefvîzi şer’î hükmün kaynaklarından biri olarak kabul etmişlerdir. Tefvîze cevaz vermeyen ve çoğunluğunu fukahâ/Hanefî metoduna mensup alimlerin oluşturduğu usulcüler ise şer’î hüküm kaynaklarının vahiy ve ictihad olduğuna vurgu yaparak peygamber de olsa bunların dışında başka bir teşrî’ kaynağı bulunamayacağını iddia etmişler, onlar da iddiaların aklî ve naklî delillerle gerekçelendirmeye çalışmışlardır. Şîî usulcüler arasında tefvîzi temelden reddedenler olduğu gibi kabul ve red şeklinde sünnî usulcülerle benzer yaklaşımlar sergileyen alimler de bulunmaktadır. Bazı aşırı Şîa fırkaları arasında tekvînî tefvîz denen bir anlayış da bulunmaktadır. Bu anlayışa göre âlemin yaratılması, idare edilmesi, öldürme, diriltme, rızık verme, âhirette ceza ve mükâfat verme gibi hususlar Allah tarafından Hz. Peygamber, Hz. Ali ve imamlara havale edilmiştir. Fakat bu anlayış mutedil Şîa alimleri tarafından şiddetle reddedilerek bunu savunanların küfrüne hükmedilmiştir. Kimi usulcülerin ictihadla tefvîzi birbirine karıştırdıkları veya en azından tefvîzi de ictihad kapsamında gördükleri anlaşılmaktadır. Oysaki tefvîzin en temel özelliklerinden biri ictihada başvurmadan hüküm vermektir. Dolayısıyla böyle bir yaklaşım isabetli gözükmemektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İslam Hukuku |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 16 Temmuz 2024 |
Kabul Tarihi | 15 Kasım 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 28 Sayı: 2 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.