In Islamic belief, one of the prominent elements following faith is worship. Muslims strive to attain the pleasure of Allah through worship as a means of expressing their respect and love for Him. Worship is the effort to fulfill specific behavioral patterns determined by Allah and His Messenger. Islamic scholars unanimously agree that worship should be performed in accordance with certain conditions and forms. Prayer, being one of the fundamental requirements of Islam, is the most well-known example of worship based on these principles. However, certain practices that emerged over time in some communities led to debates on Sunnah (traditions of Prophet Muhammad) and bid'ah (innovations in religious practices). For instance, the Havl prayer, widespread among the Kazan Turks in the 19th and 20th centuries, caused disagreement among scholars of that period. Detailed explanations made by Şihâbuddin al-Mercânî in the 19th century shed light on this matter. Nevertheless, the absence of an academic assessment of the Havl prayer until today makes it necessary to examine the issue. This study aims to provide a summary of Mercânî 's views, evidence, and conclusions regarding the Havl prayer by offering an overview of Mercânî and the Havl prayer. In this context, the value of evidence from the perspective of hadith science and its potential reference to the case are discussed. Considering the absence of a similar prayer in classical works, a comparison is made between the Havl prayer and the prayers performed by Prophet Muhammad and his companions. Thus, the study aims to determine the source and ruling of the Havl prayer. The examination of evidence indicates the influence of Hanafi jurisprudential works on the performance of the Havl prayer in the Kazan region, while also revealing the impact of Shia narrations on this practice. The Havl prayer can be considered an example of the transition of Shia narrations into Sunni jurisprudential and ethical works. The study suggests that, as defined by Mercânî, this prayer may be considered permissible in Hanafi doctrine, but the lack of a religious basis in practice could classify it as an innovated practice within the framework of relative bid'ah.
İslâm inancında, imandan sonra öne çıkan önemli unsurlardan biri ibadettir. Müslümanlar, Allah'a olan saygı ve sevgilerini ifade etmek amacıyla ibadet yoluyla O'nun rızasını elde etmeye çabalarlar. İbadet, Allah ve Rasûlü tarafından belirlenen özel davranış biçimlerini yerine getirme gayretidir. İslam âlimleri, ibadetlerin belirli şart ve şekillerle yapılması gerektiği konusunda ittifak halindedirler. Namaz, İslam'ın temel şartlarından biri olup bu prensiplere dayalı en bilinen ibadet örneğidir. Ancak, zaman içinde bazı topluluklarda ortaya çıkan uygulamalar sünnet ve bid'at tartışmalarına yol açmıştır. Örneğin, 19. ve 20. yüzyılda Kazan Türkleri arasında yaygın olan havl namazı, dönemin âlimleri arasında ihtilafa sebep olmuştur. Şihâbuddîn Mercânî'nin 19. yüzyılda yaptığı detaylı açıklamalar, bu konuya ışık tutmaktadır. Ancak günümüze kadar havl namazı ile ilgili akademik bir değerlendirmenin olmaması konunun incelenmesini gerekli kılmaktadır. Çalışma, Mercânî ve havl namazıyla ilgili özet bir bilgilendirme sunarak, Mercânî'nin havl namazına dair görüşlerini, delillerini ve vardığı sonuçları incelemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, delillerin hadis ilmi perspektifinden değeri ve vakıaya olan delâlet potansiyeli tartışılmaktadır. Geçmişte benzer bir namazın klasik eserlerde yer almaması göz önüne alınarak, Hz. Peygamber ve ashâbının kıldığı namazlarla havl namazı mukayese edilmektedir. Böylece havl namazının kaynağı ve hükmü konusunda elde edilebilecek sonuçlar belirlenmektedir. Delillerin incelenmesi Kazan bölgesinde havl namazının kılınmasında Hanefî fıkıh eserlerinin etkisini gösterirken, aynı zamanda Şîa rivayetlerinin bu uygulamada etkili olduğu sonucunu ortaya çıkarmıştır. Havl namazı, Şîa rivayetlerinin Sünnî fıkıh ve ahlak eserlerine geçişinin örneklerinden biri sayılabilir. Mercânî'nin tanımladığı şekilde bu namazın Hanefî doktrininde mubah kabul edilebileceği, ancak uygulamada dini bir dayanağının olmamasının, onu bid'at-ı izâfî kategorisine sokabileceği çalışmada belirtilmiştir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hadis |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Mart 2024 |
Gönderilme Tarihi | 29 Kasım 2023 |
Kabul Tarihi | 1 Şubat 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 11 Sayı: 1 |
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (ESOGUIFD) Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.