Konstantiniyye, bazı tarihçiler tarafından Hristiyan dünyasının savunma hattı ve Yeni Roma olarak değerlendirilmiş; fethi ise Latin Batı ve Ortodoks Doğu açısından genellikle en önemli siyasi ve dinî olaylardan biri olarak kabul edilmiştir. Buna karşılık, Latince ve Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınmış temel eserlerde Belgrad Kuşatması, Hristiyan dünyası açısından Hristiyanlığın direniş sembolü ve meşru üstünlüğünün bir tezahürü olarak değerlendirilmesine, Türkler açısından ise stratejik bir geri çekilme olarak algılanmasına rağmen, daha sınırlı biçimde ele alınmıştır. Belgrad Kuşatması’nın, Latin Batı’da haçlı ruhunun yeniden canlandığı bir gelişme olarak yorumlanması, Konstantiniyye’nin fethinin Batı dünyasını sürüklediği umutsuzluk ve kin atmosferinin de bir göstergesi niteliğindedir. Batılı birincil kaynaklar, Osmanlıların Avrupa’da toprak kazanma uğruna sergilediği şiddet ve yıkıma odaklanırken; doğulu kaynaklar, bu süreci topyekûn bir Hristiyan direnişi şeklinde yansıtmaktadır. Bu çalışma, doğulu ve batılı tarihsel ve edebî anlatılarda Belgrad Kuşatması bağlamında vahşet ve erdem temsillerinin nasıl birlikte ele alındığını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Ayrıca, kendisini “iki kara ve iki denizin hükümdarı” olarak tanımlayan II. Mehmed’in başarısız Belgrad Kuşatması girişimini, Türkiye Türklerinin tarihsel hafızasında yeniden gündeme taşıması bakımından da dikkat çekicidir. Daha açık bir ifadeyle, Osmanlı’nın Avrupa’daki yayılımının ve Balkan coğrafyasındaki etkinliğinin kesintisiz bir ilerleyiş olmadığının ortaya konulması, Osmanlı Türklerinin direncine işaret etmektedir. Bu çalışma, Belgrad Kuşatması’nın yalnızca Batılı değil, aynı zamanda Doğulu bakış açısıyla da taşıdığı önemi incelemektedir. Bu çerçevede, tarihsel anlatıların tarafsız olamayacağı savından hareketle, söz konusu ikilikler Yeni Tarihselcilik yöntemiyle tartışmaya açılacaktır.
While some historians regard Constantinople as a stronghold of Christendom and a successor to New Rome (Nova Roma), its conquest is often considered the most significant political and religious event for both the Latin West and the Orthodox East. In contrast, the siege of Belgrade has received only limited attention in primary sources written in Latin and Ottoman Turkish, despite being seen as a symbol of Christian resilience, an assertion of Christian superiority, and a strategic setback for the Ottomans. This episode also illustrates how the crusading spirit of the Latin West appeared to revive in response to the fall of Constantinople, which had plunged Christendom into a state of despair and crisis. Western sources often portray the Ottomans as brutal invaders driven by expansionist ambitions, whereas Eastern narratives emphasize a unified Christian resistance. This paper explores how depictions of both brutality and virtue coexist in historical and literary accounts of the siege of Belgrade from Western and Eastern perspectives. In doing so, it draws attention to the failed campaign of Mehmed II—who styled himself as “the lord of the two lands and the two seas”—and reconsiders its significance for Turkish historiography. By challenging the notion of uninterrupted Ottoman expansion in the Balkans, the study also suggests a counter-narrative that underscores Ottoman adaptability and resilience. Employing the methodology of New Historicism, this paper argues that historical narratives are shaped by ideological positions and cannot remain neutral.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | Erken İngilizce Dilleri, Edebi Çalışmalar (Diğer), Ortaçağ Tarihi (Diğer) |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 22 Haziran 2025 |
Yayımlanma Tarihi | 19 Ağustos 2025 |
Gönderilme Tarihi | 25 Şubat 2025 |
Kabul Tarihi | 17 Haziran 2025 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Sayı: 18 |
This journal is a member of and subscribes to the principles of the Committee on Publication Ethics. |
IBAD Sosyal Bilimler Dergisi I (online) ISSN 2687-2811